Sunday 23 May 2010

Bir Pazar Yazısı, İki Kelimenin Öyküsü


İki Kelimenin Öyküsü

Ne kadar fark vardır heyecan veren 'umut' kelimesi ile bütün o heyecanı yıkabilen 'unut' kelimesi arasında. Birisini söylediğinde optimistsindir, diğerini söylediğinde pesimist. Nedendir kelimelerle bu kadar güzel oynayabilmemiz? Nedendir koğuşunda şafak sayan saçı kısacık, sinekkaydı bir oğlan için 'umut'u yakıştırırız, diğer yandan özgürlüğe kavuşmak, deniz görebilmek hasretiyle mahpusluk yaşayana unutmak mubah görülür. Bir Kızılderili geleneğine göre en büyük lanet ise insana verilen 'umut', neyle besleneceğiz o büyük lanet olmadan, hangi gecenin sonunda yatağa girerken bir umudumuz olmadan dünü 'unutabileceğiz' büyük rüyalara dalmadan. Diyelim ki tekrar dönüp dalmak isteyeceğimiz kadar güzel bir rüyaysa gördüklerimiz, gerçekte olmasını 'umut' ederken, kapkaranlık bir kabustan uyanıp da annemizin yanına koştuğumuz da 'unut' gitsin denmeyecek midir? Sonrasında umutlarımız çabuk kırılır da unutmak ise çok acı çektirir, becerilemez bir türlü. Bu çabuk kırılan, çabuk unuttuğumuz umutları kaybetmemek için doğan çocuğa koyarız ismini, o bizimken her dakikasında umutlu yaşayalım ve bizim umudumuz olsun diye. Siz hiç duydunuz mu çocuğuna 'Unut' ismini koyan bir anne veya baba? Koyulan tek yer varsa bu kelimenin geçmişinde, o da bir ayrılık sonrası gönderilen çiçeğin üzerindeki karta yazılanıdır; 'Unut dün yaşananları, seviyorum seni'.

Bu kadar basittir kelimelerle oynamak, kelimelerden bir oyun yaratmak. Ve yine basittir sesteş olmaya çalışmış, becerememiş büyük anlamlar taşıyan iki kelimenin öyküsü.


Serkan Erden

No comments:

Post a Comment