Saturday 26 November 2011

Finansal Krizin İktidarların Üzerindeki Etkisi


Avrupa’da borçlanma krizi bir süredir gündemi meşgul eden en büyük konu. Kriz adeta bir salgın hastalık gibi Euro Bölgesi’ni doğudan batıya, kuzeyden güneye sarması, hem yatırımcıyı hem piyasayı allak bullak ediyor. Euro Bölgesi’nde Yunanistan, Portekiz ve İrlanda’dan sonra İspanya ve bölgenin en büyük üçüncü ekonomisi İtalya’da krizle başa çıkamayacaklarını kabullendiler. Bölgenin tek merkez bankası ECB, krizi aşabilmek için kısa ve uzun vadeli İtalyan ve İspanyol devlet tahvili alıyor. İtalya’nın tahvillerdeki faiz oranı %7 lere, İspanya’nın %6.40 lara şimdiden tırmanmış durumda. Burada bahsedilen faiz oranlarının yatırımcılar için önemi büyük. Zira borçlanma faizlerinin artması bu ülkelerdeki riski temsil ediyor. CDS ler ve borçlanma faizleri uzun yıllardır bu seviyelere denk gelmemişti. Cnbc-e’nin hazırladığı bir veriye göre 10 yıllık Yunan tahvillerinin getirileri %600 ü geçiyor. Yani bugün 100 Euro’su ile Yunanistan tahvili alan bir yatırımcı 2021 yılında kupon ödemeleri ve anaparası ile birlikte toplam 700 Euro alacak. Bu muazzam bir rakam.

Bu arada bölgenin en büyük ekonomik güçlerinden biri olan Fransa’nın da kredi notunun indirileceği dedikoduları kulislerde konuşulmaya başlanılan bir konu. Kredi derecelendirme kurumu Standard and Poor’s Fransa’nın notunu bir süre önce yanlışlıkla kırmıştı. Daha sonra yaptığı açıklamada sistemlerinde meydana gelen bir hatadan ötürü ülkenin derecesinde yanlışlıkla indirime gittiklerini duyursalar da, şu an mevcut konjektürün uygun olmamasından ötürü ertelendiğini söyleyebiliriz. Diğer bir kredi derecelendirme kurumu Fitch ise mevcut durumda Fransa’nın 3A olan notunu korumasının zor olduğunu her fırsatta söylüyor. Yakınlarda gelecek bir not indirimi sürpriz olmayacaktır.

Bütün bu ekonomik bunalımla birlikte Avrupa’nın siyasi dengesi de değişiyor. 2001 krizinde ülkemizde yaşanan ekonomik krizden sonra alınan erken seçim kararı ile mevcut hükümet hezimete uğramış ve yerine muhafazakar bir parti gelmişti. Aynı durum Yunanistan’da Yorgos Papandreu ve İtalya’da Berlusconi hükümetlerinde yaşandı. Bu iki devlet başkanı da koltuklarını bırakmak zorunda kaldılar. İspanya’daki seçimlerde ise merkez sağ partisi mevcut hükümeti devirdi. Sonuç olarak, borç batağından çıkılamayacağını düşünen halk, iktidarları böylesi radikal adımlar atmaya zorluyor diyebiliriz. Görev başına gelen muhafazakar iktidarlar da daha rasyonel ve çözüm odaklı adımlar atabilecek mi bunu önümüzdeki günlerde göreceğiz.

Bütün bu olan bitene rağmen gözümüze takılan bir diğer olay; önümüzdeki günlerde adından sıkça söz ettirecek olan Fransa. Ekonomik riski günden güne artan Fransa’da Sarkozy’e olan yönelim artıyor. İspanya, İtalya, Yunanistan ve Belçika’daki hükümetlerin tam aksine, başkanlık koltuğunda oturan Sarkozy’nin önümüzdeki yıl yapılacak seçimde oylarını artırması bekleniyor. Bir süre önce en büyük rakibi, eski IMF başkanı Dominique Strauss-Kahn’ın bir otel görevlisine tecavüz ettiği iddasıyla sarsılmıştı dünya. Bu olayın doğruluğuna dair herhangi bir sonuç çıkmamış olmasına rağmen Strauss-Kahn’ın siyasi hayatı çoktan bitti. 2012’de gerçekleşecek başkanlık seçiminde Sarkozy adeta rakipsiz kaldı ve bütün ekonomik olumsuzluklara rağmen, sağa kayan seçmenden de ötürü oylarını artırması bekleniyor.

Dolar için özel not: Bir önceki yazıda doların tarihi zirveler yapabileceğinden bahsetmiştim. Yazıyı yazış tarihim itibariyle dolar kuru 1.86 TL seviyelerinde. Kurun en uygun 1.70 – 1.80 aralığında olduğu hep konuşuluyor. Merkez Bankası’nın bu bantta gerçekleşecek hareketten memnun olduğunu biliyoruz. Merkez Bankası doların değerini düşürmek için rezervlerini erittiyse de 1.80 altına itmekte zorlanıyor. Burada kritik soru; dolar yılsonuna doğru 2 TL olur mu? Şahsi görüşüm, böylesi bir hareketin mümkün olduğudur.

Not: Bu yazı, Bahçeşehir Üniversite'si öğrenci dergisi Fuaye için yazılmıştır.


SERKAN ERDEN

Thursday 17 November 2011

Avrupa Borç Krizi ve Finansal Piyasalardaki Son Durum


2008 küresel krizinden sonra dünya hala toparlanmaya çalışıyor, 2010’da yaşanan toparlanmalardan sonra bu yıl Avrupa Birliği ülkelerindeki yaşanan borçlanma krizi dünya piyasalarını bir süre daha rahat bırakmayacak gibi görünüyor.

Uzun bir süredir yaşanan borçlanmaya karşı önlem almaya çalışan Yunanistan’ın temerrüde çıkması söylemeri, İtalya, İspanya, İrlanda ve Portekiz gibi güçlü ülkelerin yaşadığı sıkıntılar ve 2. çeyrekte Fransa ve Almanya gibi Avrupa’nın dinamosu olan ülkelerdeki büyümenin sıfıra yakın çıkması girilen resesyonun en önemli sebepleri.


Diğer tarafta ise tarihinde ilk defa kredi notu düşen bir Amerika ile karşı karşıyayız. Borçlanma tavanı ile ilgili bir tasarıyı haftalarca senatodan çıkaramayan ve kredi derecelendirme kurumlarının bile güvenini sarsan bir Amerika.

Peki dünyanın büyük ekonomilerinde bunlar yaşanırken, Türkiye’de durum nedir? Türkiye yılın ilk çeyreğinde %11, ikinci çeyreğinde ise %8.8 lik bir büyüme ile adeta ‘nerde kalmıştık?’ dedi. Geçtiğimiz günlerde ise uzun bir süredir gündemde olan not artışı geldi. Amerika ve İtalya’nın notunu kıran Standard & Poors (S&P) Türkiye’nin notunu artırdı ve görünümünü pozitife yükseltti. Aldığı radikal kararlarla zaman zaman şaşırtan Merkez Bankası’nın politikaları da geçilen bu sıkıntılı süreçte Türkiye’yi ipten aldı diyebiliriz.


Piyasalar bu kadar ateşliyken, döviz ve altın son yıllardaki rekorlarını kırıyor. Tahvil ve bonolara güveni azalan yatırımcı altın fiyatlarını uçuruyor. 2011’in yılbaşından itibaren Eylül itibariyle altın %27 değer kazandı ve tarihi zirveler yapmaya devam ediyor. Yunanistan’ın tahvillerini ödeyemeyecek duruma geldiği söylentileri, IMF baş ekonomisti ve Fed başkanının ekonomide ciddi bir durgunluğun yaşanacağını belirtmesi yatırımcının tercihlerini altına kaydırdı. Peki bütün bunlar olurken Euro’nun 2.50’li, Dolar’ın ise 1.80’li seviyeleri test etmesini ne anlama geliyor? Türk Lirası günden güne değer kaybetmeye devam ediyor. Bu durum kur farkından etkilenen firmaların yılsonuna doğru bazı kalemlerde zarar yazacağı anlamına gelebilir. Merkez Bankası her ne kadar döviz ihaleleriyle belli bir noktada tutmaya çalışsa da, dolarda yeni tarihi zirveler yaşamamız mümkün görünüyor.

Böylesi dönemlerde firmaların karlılığına olan güven haliyle azalıyor. Bütün Dünya borsaları gelebilecek en ufak bir habere yoğun tepkiler verir hale geldi. Yaşanan bu dalgalı süreç sonrası, yılın bir önceki dönemi ile kıyaslandığında borsalarda hisse senetlerinin fiyatlarında yoğun bir düşüş gözleniyor.

Dünya yaşanan bu resesyona nerede dur diyebilecek? AB Yunanistan’ı temerrüde düşmeden kurtarabilecek mi? Almanya ve Fransa tekrar üreten ülkeler olabilecekler mi? Euro Bölgesi ömrüne ne kadar daha devam edebilecek? En önemlisi bütün bu yer değişimlerine karşı yeni global güçler mi türeyecek. Bütün bunlar yıl sonundan önce cevap bekleyen sorular.


Not: Bu yazı Bahçeşehir Üniversitesi Öğrenci Konseyi Dergisi, Fuaye, için yazılmıştır.

Monday 7 November 2011

Defne Ormanı

Defne Ormanı

Köle sahipleri ekmek kaygusu çekmedikleri   için felsefe yapıyorlardı, çünkü  Ekmeklerini köleler veriyordu onlara;  Köleler ekmek kaygusu çekmedikleri için  Felsefe yapmıyorlardı, çünkü ekmeklerini   Köle sahipleri veriyordu onlara.  Ve yıkıldı gitti Likya. 
Köleler felsefe kaygusu çekmedikleri  İçin ekmek yapıyorlardı, çünkü  Felsefelerini köle sahipleri veriyordu onlara;  Felsefe sahipleri köle kaygusu çekmedikleri  İçin ekmek yapmıyorlardı, çünkü kölelerini  Felsefe veriyordu onlara.  Ve yıkıldı gitti Likya. 
Felsefenin ekmeği yoktu, ekmeğin  Felsefesi. Ve sahipsiz felsefenin  Ekmeğini, sahipsiz ekmeğin felsefesi yedi.  Ekmeğin sahipsiz felsefesini  Felsefenin sahipsiz ekmeği.  Ve yıkıldı gitti Likya.  Hala yeşil bir defne ormanı altında.

Melih Cevdet Anday