Avrupa’da borçlanma krizi bir süredir gündemi meşgul eden en büyük konu. Kriz adeta bir salgın hastalık gibi Euro Bölgesi’ni doğudan batıya, kuzeyden güneye sarması, hem yatırımcıyı hem piyasayı allak bullak ediyor. Euro Bölgesi’nde Yunanistan, Portekiz ve İrlanda’dan sonra İspanya ve bölgenin en büyük üçüncü ekonomisi İtalya’da krizle başa çıkamayacaklarını kabullendiler. Bölgenin tek merkez bankası ECB, krizi aşabilmek için kısa ve uzun vadeli İtalyan ve İspanyol devlet tahvili alıyor. İtalya’nın tahvillerdeki faiz oranı %7 lere, İspanya’nın %6.40 lara şimdiden tırmanmış durumda. Burada bahsedilen faiz oranlarının yatırımcılar için önemi büyük. Zira borçlanma faizlerinin artması bu ülkelerdeki riski temsil ediyor. CDS ler ve borçlanma faizleri uzun yıllardır bu seviyelere denk gelmemişti. Cnbc-e’nin hazırladığı bir veriye göre 10 yıllık Yunan tahvillerinin getirileri %600 ü geçiyor. Yani bugün 100 Euro’su ile Yunanistan tahvili alan bir yatırımcı 2021 yılında kupon ödemeleri ve anaparası ile birlikte toplam 700 Euro alacak. Bu muazzam bir rakam.
Bu arada bölgenin en büyük ekonomik güçlerinden biri olan Fransa’nın da kredi notunun indirileceği dedikoduları kulislerde konuşulmaya başlanılan bir konu. Kredi derecelendirme kurumu Standard and Poor’s Fransa’nın notunu bir süre önce yanlışlıkla kırmıştı. Daha sonra yaptığı açıklamada sistemlerinde meydana gelen bir hatadan ötürü ülkenin derecesinde yanlışlıkla indirime gittiklerini duyursalar da, şu an mevcut konjektürün uygun olmamasından ötürü ertelendiğini söyleyebiliriz. Diğer bir kredi derecelendirme kurumu Fitch ise mevcut durumda Fransa’nın 3A olan notunu korumasının zor olduğunu her fırsatta söylüyor. Yakınlarda gelecek bir not indirimi sürpriz olmayacaktır.
Bütün bu ekonomik bunalımla birlikte Avrupa’nın siyasi dengesi de değişiyor. 2001 krizinde ülkemizde yaşanan ekonomik krizden sonra alınan erken seçim kararı ile mevcut hükümet hezimete uğramış ve yerine muhafazakar bir parti gelmişti. Aynı durum Yunanistan’da Yorgos Papandreu ve İtalya’da Berlusconi hükümetlerinde yaşandı. Bu iki devlet başkanı da koltuklarını bırakmak zorunda kaldılar. İspanya’daki seçimlerde ise merkez sağ partisi mevcut hükümeti devirdi. Sonuç olarak, borç batağından çıkılamayacağını düşünen halk, iktidarları böylesi radikal adımlar atmaya zorluyor diyebiliriz. Görev başına gelen muhafazakar iktidarlar da daha rasyonel ve çözüm odaklı adımlar atabilecek mi bunu önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Bütün bu olan bitene rağmen gözümüze takılan bir diğer olay; önümüzdeki günlerde adından sıkça söz ettirecek olan Fransa. Ekonomik riski günden güne artan Fransa’da Sarkozy’e olan yönelim artıyor. İspanya, İtalya, Yunanistan ve Belçika’daki hükümetlerin tam aksine, başkanlık koltuğunda oturan Sarkozy’nin önümüzdeki yıl yapılacak seçimde oylarını artırması bekleniyor. Bir süre önce en büyük rakibi, eski IMF başkanı Dominique Strauss-Kahn’ın bir otel görevlisine tecavüz ettiği iddasıyla sarsılmıştı dünya. Bu olayın doğruluğuna dair herhangi bir sonuç çıkmamış olmasına rağmen Strauss-Kahn’ın siyasi hayatı çoktan bitti. 2012’de gerçekleşecek başkanlık seçiminde Sarkozy adeta rakipsiz kaldı ve bütün ekonomik olumsuzluklara rağmen, sağa kayan seçmenden de ötürü oylarını artırması bekleniyor.
Dolar için özel not: Bir önceki yazıda doların tarihi zirveler yapabileceğinden bahsetmiştim. Yazıyı yazış tarihim itibariyle dolar kuru 1.86 TL seviyelerinde. Kurun en uygun 1.70 – 1.80 aralığında olduğu hep konuşuluyor. Merkez Bankası’nın bu bantta gerçekleşecek hareketten memnun olduğunu biliyoruz. Merkez Bankası doların değerini düşürmek için rezervlerini erittiyse de 1.80 altına itmekte zorlanıyor. Burada kritik soru; dolar yılsonuna doğru 2 TL olur mu? Şahsi görüşüm, böylesi bir hareketin mümkün olduğudur.
SERKAN ERDEN
No comments:
Post a Comment