2. Dünya Savaşı'nda Nazi güçlerinin uyguladığı inanılmaz vahşeti tüm gerçekliği ile gözler önüne seren bir film. Müzikleri, kurgusu, oyunculukları ve sayılamayacak detayıyla 197 dakikalık bir baş yapıt: Schindler's List.
(Bu yapıtı ele almak çok zor bir karardı sanırım. Her dakikasında, her saniyesinde büyük ayrıntılar gizli bu filmin hakkını verebilmek insanın üstüne büyük bir sorumluluk yüklüyor ama yok saymakta bir o kadar ayıp olurdu sanırım. Yazının bu noktasından sonra film ile ilgili içerik verilecektir* İzlemeyen kişilerin dikkatine!)
Filme ismini veren Oscar Schindler bir Nazi Almanı'dır. Her ne kadar başlarda anlaşılmaz bir kurgusu varmış gibi gözükse de, konu işlendikçe bu kişinin bir gettonun yakınına kurduğu fabrika ile kısa zamanda büyük paralar kazanmayı hedefleyen bir kişi olduğunu anlarız. Bu arada detaylarda kollarına Yahudi olduğunu simgeleyen bantlar takan insanlar, bölgede büyük bir söz sahibi olan Alman Nazilerinin işkenceleri, savaşın tam ortasında kalmış küçük çocuklar, yaşlılar, konuşmak bir yasak haline gelmiş bir halk gözükür.
Schindler babasının bir sözünü hatırlatır: "Hayatta üç şeye ihtiyacın olacak: İyi bir doktora, bağışlayıcı bir rahibe ve akıllı bir muhasebeciye." ve Yahudilerin arasından Itzhak Stern adında akıllı bir muhasebeci ayarlar kendisine ve çeşitli rüşvetlerle fabrikasını kurup bu gettodan daha ucuza çalıştırabilmek için Yahudi işçiler ayarlar.
Toplu halde "getto" ismini verdikleri mahallelerde toplam 16 bloktan oluşan küçük bir alanda yaşamak zorunluluğu getirilen Yahudi halkının dramı tüm çıplaklığı ile gösterilir. Gettoya sürgüne gitmek istemeyenlerin lağımlara sığındıkları ve lağımdaki Yahudi'ye bile tahammül edemeyen bir Nazi Ordusu görürürüz.
Yeni gelecek çok sayıda tutuklu Yahudi için yer açmaya çalışan Naziler, çok sayıda insanı hasta ve yaşlı diye iş görmez olarak gösterip katleder. Zaman zaman bu katliam kamp komutanı Amon Göth tarafından "bir oyun" haline dönüştürülür. Elindeki uzun namlulu silahıyla sırf canı sıkıldığı için Yahudi vurmaya kadar gider bu iş.
Evlerinden olmuş, çalışma hakları ellerinden alınmış ve hatta insanca yaşama hakkı bile çok görülen bu çok sayıda Yahudi her gün savaşın biteceği ve çocuklarının aydınlık yarınlara ulaşabileceği günleri beklerler. Ve ölmeden geçirilen her bir gün için şükür ederler. Schindler'in fabrikası da onları ölümden kurtarabilecek tek sığınak olarak gözükür onlara. Alman subaylarla arası çok sıkı olan Schindler yaşanılan vahşeti gördükçe onları daha çok sahiplenir.
Gettonun tasviyesi sırasında siyah beyaz devam eden bu filmdeki tek renkli karakter olan kırmızı paltolu kız çocuğu gözümüze ilişir. İnsanlığın sınav verdiği bu ortamda, o çocukluğundan hiçbir şey kaybetmemişçesine peltek peltek koşar ortada. Saklanmaya çalışır, havada uçuşan mermilerden birinin hedefi olmamak için saklanır ama sonrasındaki bir sahnede görürüz ki onunda kaçışı çok uzun sürmemiştir. Çok fazla sahiplendiğimiz o kız çocuğunun cesedini görmek elbetteki Schindler'i de etkiler ve yavaş yavaş kurtarabileceği her bir insanı düşünür Schindler.
Çok kısa sürede büyük paralar kazanan Schindler, toplama kamplarına götürüp katledilecek 1100 kişinin değeri neyse satın almak ister rüşvet yoluyla ve uzun bir süredir kazandığı bütün parasıyla 1100 kişinin hayatını ölümün kapısından geri çevirmiştir. Filme ismini veren Schindler'in Listesi de aslında burada isimlerini yazdıkları listeden gelir. "Sayfada kalan her boşluk ölüm kokuyor." denir hatta filmde. O listeye giremeyen her isim, daktiloda isimlerinin harflerine basılmamak kadar ölüme yakın kişiler filmin ilerleyen sahnelerinde toplama kamplarında toplu gaz odalarında ölüme gidecektir.
Uzun soluklu bu filmin son sahnelerine doğru savaşın bittiğini dinlenir radyodan. Alman ordusunun kayıtsız şartsız teslim olduğu açıklanır radyodan. 1100 kişinin hayatını kurtaran bu Nazi Almanı Schindler Nazi Partisine üye olmak ve köle işçi çalıştırmak suçundan bu sefer savaş sonrası o av konumuna gelecekse de kendi hayatını düşünmez hiçbir zaman.
Evet ölüm kavramını bastıra bastıra vurgulayan bir Steven Spielberg filmidir bu. Her anı ölüm kokan, parayla satın alınan yaşamların olduğu bir filmin irdelemesidir aslında bu da. Son sahnesinde ise gözyaşlarına hiçbir şekilde engel olunamıyor. "Daha fazlasını kurtarabilirdim!" diye haykırıyor Oscar Schindler. Savaşın bütün gerçekliğine şahit olmuş olmak belki de son bölümlerde psikolojisine de iyice yansımaktadır ana karakterimizin ve hıçkırıklara boğularak ağlamaya başlar. Giydiği ipek takım elbiselerin bile en azından 3-4 kişinin hayatını kurtarabileceğini haykırır.
Son sahnede, sağ kalmayı başaran bu 1100 Yahudi minnettarlığını bildirmek için "Bir canı kurtarmak bütün dünyayı kurtarmaktır." yazılı bir yüzük ve bütün olan bitenin yazdığı ve imzalarının bulunduğu bir mektup verirler Schindler'e, Schindler de gözyaşları arasında arabasına binip yol alır. Ertesi sabah bir Sovyet askeri gelerek artık özgür olduklarını söyler Yahudilere. Sonrasında uzun serüvenli siyah beyaz film müthiş bir kurgu ile renkli bir hal alır ve günümüzdeki Schindler Yahudilerini ve Oscar Schindler'in mezarını göstererek biter.
Steven Spielberg'in fazla Yahudi yanlısı bir tutum takındığı sanırım en temel eleştiri bir çok kişi tarafından. Ama unutulmamalıdır ki, 6 milyondan fazla insanın katledildiği bir savaş bundan daha yumuşak bir şekilde anlatılamazdı sanırım. Geride kalanların hayatlarını kurtaran Oscar Schindler'in de Alman olması Almanlara karşı takınılmış bir tavır olmadığının açık bir göstergesidir fikrimce.
Bu başyapıtın müziklerine değinmeden geçmekte sanırım büyük haksızlık olur. John Williams'ın her ana uygun birbirinden güzel müzikleri dinlenmeye değerler.
1993 yapımı 7 Oscar kazanmış bu film zaman geçtikçe tekrar hatırlanılası bir kült yapım ve kanımca Pearl Harbor gibi savaş kültlerinden çok daha farklı, teknik ve oyunculuk bakımından eleştiriye kapalı bir şekilde daha başarılı.
***
Son olarak İkinci Dünya Savaşı sırasındaki Türk Schindler'lerden bahsetmek gerek.
Bugün oğlu Coca Cola'nın CEO su olan Muhtar Kent'in babası eski diplomat Necdet Kent savaş döneminde Marsilya'da başkonsolosluk yapmıştır. Çok sayıda Yahudi'ye Türk Pasaportu vererek, onların yaşamlarını kurtarmış ve Üstün Hizmet Madalyası sahibi olmuştur. O dönemde Türk Schindler olarak tanınırmış.
Selahattin Ülkümen ise savaş sırasında Rodos Adası'nda konsolosluk yapmış ve iki yüze yakın Yahudinin toplama kamplarına gönderilmesini engellemiş ve 2000'li yıllarda BM tarafından onur ödülü almıştır.
Namık Kemal Yorga da savaş sırasında Paris büyükelçiliğinde görem yapmış ve yine benzer girişimlerle bir çok insanın hayatını kurtarmış ve üstün hizmet madalyası sahibi olmuş birisidir.
* spoiler
Serkan Erden
No comments:
Post a Comment