Belki haklıydılar; onlarca dereceye varan mevsimsel sıcaklık değişimleri gözleniyordu, Rusya tarihi boyunca görmediği sıcaklıklarla boğuşurken, Çin ve Pakistan'da muson fazla sertti. Fakat bilimin değişti demeye cesaret edemediği yaz gerçekleri değişmemişti. Tatil beldelerinde geçen unutulmaz günler, kışın hüznünün aksine geneli gülümseyen toplumlar ve yaz aşkları... Bu diğerlerinden farklı yaz mevsiminde, bütün küresel ısınmaya inat bazı değerler değişmiyordu. Evet belki yazlık sinemalarda izlenen filmler yerlerini avmlere bırakmışlardı. Evet belki göçmen kuşların yolculuk takvimi değişmişti. Belki yılların tatil ülkeleri; Yunanistan'ın, İtalya'nın ve diğer akdeniz ülkelerinin pek bir özelliği kalmamıştı. Fakat sonbaharın gelmesiyle, üzerimize alınan hırkalar ile birlikte, gece yarılarına kadar canlılığını korumuş şehir merkezlerini özleyecektik. Suyu sevmeyen insanların suyla olan yakın ilişkilerini. Yenilen her soğuk karpuzun tadını. Akşamüstü başlanılan günleri özleyecektik.
Belki kıyametin saatini bir dakika daha ileri aldıran bu yaz farklıydı tüm değişmezlerimize inat. Peki değiştirebilir miydi bir yaz aşkının duygularını? Bütün o zamansız biten tatilin anılarını? Kumsalda mayonun içine kaçan kum tanelerinin talihsizliğini? Belki biraz şaşmıştır en uzun ve kısa gecenin takvimi, ya da bayram tatilleri. Kim hissetmeyecek ki ağustosu geride bırakıp eylüle girilen, kavuran sıcaklığın serinliğe döndüğü o ütü kokan günlerde hüznü? Geçen seneden farklı geçen ve bilmem kaç yılın en sıcak yazını diğerlerinden ayıran ne olabilir?
Serkan Erden
No comments:
Post a Comment