Saturday, 25 September 2010

Yeni Tarz Müzik: Brendan Perry - Art



Dead Can Dance'in önemli parçası, muhterem kişilik Brendan Perry'nin son albümü dikkatimi çekti bir kitapevinde. Çağımıza farklı bir müzik tarzı katıyor Brendan Perry. Etnik müzik anlayışıyla yola çıksa da, kendine özgü birbirinden güzel müzikler yapıyor. Bu ikinci solo albümünü mutlaka dinlemelisiniz. Utopia, Wintersun, Crescent benim favori parçalarım. Tavsiye edilir.


Şarkı Listesi:

  • Babylon
  • The Bogus Man
  • Wintersun
  • Utopia
  • Inferno
  • This Boy
  • The Devil and the Deep Blue Sea
  • Crescent

Friday, 10 September 2010

Orhan Pamuk'un Yazma Gerekçeleri



Orhan Pamuk'a "Neden yazıyorsunuz?" sorusu sorulduktan sonraki cevabı büyüleyici:

"İçimden geldiği için yazıyorum! Başkaları gibi normal bir iş yapamadığım için yazıyorum. Benim yazdığım gibi kitaplar yazılsın da okuyayım diye yazıyorum. Hepinize, herkese çok çok kızdığım için yazıyorum. Bir odada bütün gün oturup yazmak çok hoşuma gittiği için yazıyorum. Onu ancak değiştirerek gerçekliğe katlanabildiğim için yazıyorum. Ben, ötekiler, hepimiz, bizler İstanbul’da, Türkiye’de nasıl bir hayat yaşadık, yaşıyoruz, bütün dünya bilsin diye yazıyorum. Kağıdın, kalemin, mürekkebin kokusunu sevdiğim için yazıyorum. Edebiyata, roman sanatına her şeyden çok inandığım için yazıyorum. Bir alışkanlık ve tutku olduğu için yazıyorum. unutulmaktan korktuğum için yazıyorum. Getirdiği ün ve ilgiden hoşlandığım için yazıyorum. yalnız kalmak için yazıyorum. Hepinize, herkese neden o kadar çok çok kızdığımı belki anlarım diye yazıyorum. okunmaktan hoşlandığım için yazıyorum. Bir kere başladığım şu romanı, bu yazıyı, şu sayfayı artık bitireyim diye yazıyorum. Herkes benden bunu bekliyor diye yazıyorum. Kütüphanelerin ölümsüzlüğüne ve kitaplarımın raflarda duruşuna çocukça inandığım için yazıyorum. `Hayat, dünya, her şey inanılmayacak kadar güzel ve şaşırtıcı` olduğu için yazıyorum. Hayatın bütün bu güzelliğini ve zenginliğini kelimelere geçirmek zevkli olduğu için yazıyorum. Hikâye anlatmak için değil, hikâye kurmak için yazıyorum. Hep gidilecek bir yer varmış ve oraya —tıpkı bir rüyadaki gibi— bir türlü gidemiyormuşum duygusundan kurtulmak için yazıyorum. Bir türlü mutlu olamadığım için yazıyorum. Mutlu olmak için yazıyorum."

Thursday, 9 September 2010

Çavdar Tarlasında Çocuklar - J. D. Salinger




Yapı Kredi Yayınları'nın içinde dolaşıp kitap seçmeye çalışırken, kitabın kapağı çok dikkatimi çekmişti. Oldukça yumuşak bir turuncunun üstüne açık yeşil bir tonlamayla Çavdar Tarlasında Çocuklar yazıyordu. Elime alıp arka kapağını okumak istedim, kapak bomboştu. Kitap hakkında ne bir tanım vardı ne de bir referans. Sadece kapağın üstünde ufak bir sticker var o kadar: "Ölmeden Önce Okumanız Gereken 1001 Kitap'tan Biri".

Daha önce Türkçe'ye Gönülçelen ismiyle Can Yayınları'ndan çıkan bu kitap hakkındaki eleştirileri okuduğumda, Coşkun Yerli tarafından çevrilen YKY baskısı diğer çevirisine göre çok çok fazla tatmin ediyormuş. Başta YKY çevirisi konusunda şüpheye düşmüştüm. Yazar, kitabı fazla sokak ağzıyla yazdığı için, çevirmen de kötü çevirili bir yabancı film formatında çevirmişti. Ama sonrasında kitabı okudukça, hikayedeki anlatılan kahramanımız Holden'ın kişiliğini biraz olsun gözünüzün önünde canlandırdıktan sonra, kullanılan dilin ancak bu kadar güzel olabileceğini seziyorsunuz. Dolayısıyla çevirinin de bir o kadar başarılı olabileceğini.


Holden karakteri okuduğu okuldan atılmıştır ve bunu ailesine söyleyememektedir. Okuduğu yatılı okuldan ayrılıp, noel tatili için eve dönmek zorunda olduğundan, birikmiş bir kaç dolar harçlığı ile başından geçen maceraların anlatıldığı bu kitap, aynı zamanda ergenlik çağının ortasındaki bir gencin iç dünyasına bakıştır. Ailesinin yanına, New York'a gidişi ve New York'ta geçirdiği bir kaç gün içerisinde Holden'ın başından geçen olayları kendi ağzından, kendi duygularıyla dinleyebilmek müthiş bir dünyaya sürüklüyor. Çok sevdiği kız kardeşi Phoebe, fazla yakınlık duymadığı diğer aile bireyleri, kaldığı yurttaki birbirinden ilginç arkadaşları, eskiden hoşlandığı kız, New York'ta buluştuğu öğretmenleri ve diğerleri, kısacası kitapta geçen herkesin Holden tarafından anlatılmasından mıdır bilinmez ama bütün karakterler en az Holden kadar ilginç tiplerdir. Yağmurlu ve soğuk kış günlerinde geçen bu kitap belki de çok enteresan bir senaryoya sahip değil. Dolayısla okurken cevabını aradığınız şeyler "Bu velet daha neler yapacak?" ya da "Evine dönecek mi?" gibi sorular oluyor, senaryoya bir noktadan sonra önem vermiyorsunuz.


Holden'ın o muhteşem konuşma tarzını okurken bir kaç günlüğüne siz de Holden gibi konuşmaya başlıyorsunuz. "Ben buna gerçekten bitiyorum işte, ne de mükemmel değil mi?" derken buluyorsunuz kendinizi, ya da her cümlenin sonuna "filan" derken, ya da "hasta ediyor bu beni" "lanet olası saçma şeyler işte" derken.

Holden: "Bir kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman, bunu yazan keşke çok yakın bir arkadaşım olsaydı da, canım her istediğinde onu telefonla arayıp konuşabilseydim diyorsanız, o kitap bence gerçekten iyidir. Ama öylesi pek bulunmuyor." diyor. İşte Çavdar Tarlasında Çocuklar tam böylesi bir kitap.




Serkan Erden